Tuesday, January 31, 2006

Güneş Yanığı

Varadero, Havana’nın 130 km doğusunda Atlantik okyanusuna doğru uzanan, kilometrelerce uzunlukta beyaz bir kumsala sahip, otel ve turistlerle dolu bir yarımada. Onun dışında da aslında tarih veya kültürel olarak önemi olan bir yer değil. Devrimden önce Amerikalıların çok rağbet ettiği, kumarhane ve pavyonları ile meşhur bir yermiş zaten. 90’lar sonrası ile yıldızı yine parlamaya başlamış. Hani bizde de uçağa atlayıp Akdeniz sahillerindeki tatil köylerinde bir iki haftasını geçirip dönen turistler vardır ya, Küba’da da bunu Varadero'da yapıyor turistler. Deniz, güneş, lüks tesisler, sonra bir iki gün turistleri otobüslere doldurup civardaki yerlere götüren günlük turlara da katıldınız mı tamam oluyor.

Biz de Ocak ayında okyanusta yüzüp, güneşlenmenin keyfini çıkarmak için oradayız. Bir de Alekscik kaç yıldır yaban ellerde varolma mücadelesi verip, yeni yeni başlangıçlar yapmaktan yorgun düşmüş ve biraz sermek istiyor.

Gerçekten zamanın dışındaymışsınız gibi hissediyorsunuz. Yeni bir yere gitmekle çevrenizdeki herşeyin değişmesinin dışında, Ocak ayında denize girip güneşlenirseniz başka bir zamanda başka biriymişsiniz gibi hissedebiliyorsunuz, yani kopuş o kadar keskin ama hoş oluyor.

Otobüs bizi Varadero’ya götürürken çok ilginç bir durum dikkatimi çekti. Mola verdiğimiz yerde okyanusun kenarında durup denize bakarken birden birşey farkettim: sessizlik. Evet sessiz dedim bu deniz kenarı ve bunun martıların olmamasından kaynaklandığını anladım ve çok şaşırdım. İstanbul’da da Vankuver’de de pazardaki satıcılar misali çığlık atıp, gökyüzünde süzülen deniz çingeneleri dediğim martılar ve sesleri doldurur deniz kenarlarını. Ama orada, o anda onların olmayışı hem ilginç geldi hem de onların varlığının güzel olduğunu anladım. Yani bir tek kulaklarımız değil gözlerimiz ve ruhumuz da alışmış onlara. Hatalı olabiliriz tabii, ama martıların o coğrafyada bulunmayışının sebebini, havanın martıların oraları mesken edinmeleri için çok sıcak olmasına bağladık biz. Martılar yerine tek tük pelikanlar var ve bir de kartala benzer kuşlar gördük su üstünde uçan ama onlar da denizden mi beslenir şüpheliyim.

Snorkelle yüzmek için yarımadanın uygun bir yerine gideceğimiz Cumartesi gününe kadar hava konusunda çok şanslıydık. Cumartesi sabahı hava, denize girmeyecek kadar rüzgarlıydı. Snorkelle yüzme fikri böylece yatınca biz de bisiklet kiralayıp yarımadayı turlayalım, günümüzü kurtaralım dedik. Kilitleri olmadığı için yanlarından ayrılmamamız gereken, vitessiz, Çin işi bisikletlerimize binebilmek için görevliyi bir saat beklemek zorunda kaldık, ama sonunda öğlen 12 gibi yola çıktık.

Yarımadada topu topu üç cadde ve onları kesen sokaklar olduğu için yolumuzu kaybetmek diye birşey sözkonusu değil ama yine de yarımadanın ucuna gidebilmek için uzunca bir rotayı otoban kenarından gitmek zorunluluğu var -Aleks’e şapkasını bulduğum otoban.


Bisiklet sürmek bu şekilde zevk değil de görev haline gelince uca kadar gitmedik. Yol üzerindeki internet cafeden Aleks’in ailesine mail de atarak saat beş gibi bisikletleri teslim ettik -internet cafe turistik bir yer olduğu için Varadero'da mevcut ve çok pahalı, yoksa yaygın birşey değil. Kollarımıza güneş kremi sürmek dönüş yolunda aklımıza geldiği için kolları güneş yanığından kurtarmak mümkün olmadı ve biz hala kol ve elimizden soyuluyoruz (el üstünün soyulması da benim için bir ilktir).

Küba’da geçireceğimiz son tam günümüzde de araba kiralayıp Varadero’dan 200 km uzaklıkta bulunan Santa Clara şehrine gitmeye niyetliyiz. Havanın yarın da rüzgarlı olacağını öğreniyoruz ve isabet olur gitmek diyoruz. Araba kiralamamız da bir hikaye ama sonunda başarıp arabayı otelin önüne park edip yarın sabah 8’de yola çıkmak üzere hazırlıkları yapıp, uyuyoruz (televizyon seyretmek yok!).

0 Comments:

Post a Comment

<< Home